Göksu Irmağı kıyısında bir Kilise Tepe
Mut Belediyesi ve özellikle de sayın Kaymakam'ın davet programında ziyaret edeceğimiz yerlere Mut merkezine 25 kilometre mesafede bulanan Kilise Tepe de dahil. Göksu ırmağına paralel yolculuğumuz ana yoldan bir kır yoluna saptığımızda sona eriyor.
Sıkı bir tırmanıştan sonra yörede bizi bekleyenler ile karşılaşıyoruz. Muhtardan bu noktada sürdürülen arkeolojik kazılar hakkında sınırlı bilgi alıyoruz. Arkeologlar, antik bir kilisenin temellerine bitişik durumda ve Hititlere kadar uzanan eski yerleşim kalıntılarını keşfetmişler.
Göksu deltası tarihçesine baktığımızda Akdeniz, Mersin ve Tarsus gibi Kilikya şehirleri, Bronz çağı sonrasında (1600-1200 İÖ) Hitit İmparatorluğu ve başkent Hattuşa'nın güneyinde Kilikya (Kizzuwatna) bölgesine kadar uzanan politik etkilerine şahitlik ettiğini, Kilise Tepe III. Seviyede keşfedilen seramiklerden anlaşıldığı üzere Hititlerin maddi kültür üzerine olan etkilerini görüyoruz. Hitit İmparatorluğunun son yüzyılında ise Tarhuntassa Krallığı olarak da bilinen, Anadolu'nun güney kısmını içine alan bölge Hitit Karalı Hattusili III tarafından bağımlı Kral olarak, yeğeni Kurunta idaresine verilir. Tarhuntassa Krallığının doğu sınırlarının neresi olduğu Hitit Uzmanları arasında hala tartışmalı bir konudur ancak çoğunluk fikir Göksü vadisini sınır olarak görür.
Antik dünya tarihinin ana dönüm noktalarından birisinde, Hattuşa hanedanlığı İ.Ö 1190 yıllarında Deniz Halkları ile ilgili huzursuzluklar sırasında, diğer muhteşem rejimlerle beraber çökmüş olup, anlaşılacağı üzere Tarhuntassa hanedanlığının sonu da bunu takip etmiştir. Anadolu'nun her tarafında güçlü merkezi idare yerini yere güç oluşumlarına terk etmiş ve Kilise Tepe gibi nüfusunun büyük ihtimalle Luwi dili konuştuğu yerler büyük oranda boşaltılmış ya da sağa sola serpişmiş yerleşim birimlerinden biri olmaya devam etmiş olabilir. Saray bürokrasisinin çöküşüyle beraber yazı da ortadan kalkmış ve bu bölge ile ilgili bilgiler ortaya konulmak için 8. ve 6. yüzyıl Asurî ve Babil Krallıkları yazıtlarına girmeyi beklemiştir. Bu yazıtlarda bölgede politik düzenin parçalanmış olduğu ve yerel idarecilerin dağları mekân olarak kullandığını görüyoruz.
Kilise tepede yapılan çalışmalar işte söz konusu bu büyük değişim süreciyle ilgilenmekte. Özellikle de üç sınıf kanıtı; mimari, seramik işçiliği ve bitki/hayvan kalıntılarında görebildiğimiz beslenme süreçleri, kullanarak söz konusu değişiklikler anlaşılmaya çalışılıyor. Bir değişiklik sürecinin yaşanmış olduğu kesin olmakla, bu değişiklikleri daha yakından inceleyerek merkezi bir hükümetin var olup olmadığı ve ortaya çıkan değişikliklerin buralarda yaşayan insanları nasıl etkilediği tespit edilmeye çalışılıyor.