Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi Başkanı: Eğer bu İslam ise, ben Müslüman değilim

Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi Başkanı

Alparslan Üniversitesinde düzenlenen ve “İnsan Haysiyeti ve Anayasa” isimli bir seminerde konuşan Türkiye Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, İslam ülkelerinde işlenen şiddet suçlarına değinmiş ve “Eğer bunun anlamı Müslüman olmak demek ise, bu durumda ben Müslüman değilim” demiştir.

Anayasa Başkanı 2013-2014 akademik yılının açılışı için gerçekleştirilen bir törene katılıyordu.

Batı sadece nadir olarak Ortadoğu ülkelerinin yaptığı özeleştirilere kulak misafiri olmaktadır. Gerçekten de, burada Batıda yapılan yaygın bir şikayet Müslüman ülkelerin kendi yetersizlikleri konusunda yeterli eleştiriyi yapmadıkları yönündedir. Ne olursa olsun, bu algı diğer pekçok algılar gibi, gerçeğin çarpıtılmış bir görüntüsüdür.

Anayasa Başkanı Kılıç bunu çok açık şekilde ortaya koymuştur. “Eğer sadece Pakistan, Afganistan veya Hindistan, hatta memleketimize daha yakın olan Irak, İran, Suriye, Mısır, Fas, Tunus ve Cezayir gibi Müslüman ülkeleri inceleyecek olur isek, hepsi de ateş içindedir. Bu ülkeler alev alev yanıyorlar. Bu yerlerde insan haysiyetinden bahsetmek mümkün değildir” demiştir.

Bunu her gün televizyonlarda izliyoruz. Bu haberler bir gün bir intihar eylemcisi; ertesi gün ise bir bombalama olayıdır. Bu nasıl kültürdür? Bu nasıl inançtır? “Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek ve bir insanın hayatını kurtarmanın ise bütün insanlığı kurtarmak” anlamına geldiğine inanılan ve bu kavramın öğretildiği bu ülkelerdeki şiddeti nasıl açıklayabilirsiniz?  

Eğer bu Müslüman olmak demek ise, bu durumda ben Müslüman değilim. Bu mümkün değildir”.

Müslümanlar tarafından ortaya konulan bu tür bir dürüstlük ve iç gözlem Batıda nadiren duyulmaktadır ve yine aynı şekilde pek seyrek olarak açıkça ifade edilmektedir ve Anayasa Başkanı Kılıç’ın açıklamalarının manşet olmasının nedeni de budur. 

Yine de, bu soru, bu konuşma, bu kendinden şüphe etme, Müslüman dünyasında aslında oldukça yaygındır.

Bir Türk atasözü “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” demektedir.

Bunu yapmak o kolay değildir. Bir kişinin kendi kültürünün objektif şekilde öz değerlendirmesini yapması her zaman için zordur, hatta inanç ve din uygulamaları eleştirildiği zaman bu daha da zordur.  Gerçekten de, yüzlerce, hatta binlerce insanın mevcut duruma yönelik yaptıkları eleştirilerin bedelini yaşamlarıyla ödedikleri dünyanın bu kesiminde bu tür eleştiriler kesinlikle tehlikeli olabilir.

Ne olursa olsun, bu tür konuşmalar olmaksızın gerçek anlamda ilerleme mümkün değildir.

Pakistan’daki son bombalama eylemini referans almak suretiyle, Kılıç aynı zamanda Müslüman olmayanlara karşı gerçekleştirilen şiddeti de eleştirmiştir. “Bir kişinin kiliseye girerek onu hava uçurmasına ve 80-100 kişiyi öldürmesine din nerede izin vermektedir? Bu tür bir şiddeti, böyle bir insanlık dışı eylemi İslam dini ve Müslüman olmakla nasıl açıklayabilirsiniz?  Burada yanlış olan bir şeyler var. Ben bu noktaya dikkatlerinizi çekiyorum ve böylece herkes bu hatayı daha yakından ve ayrıntılı olarak inceleyecektir. Bu inanç sisteminin bu tür şeyleri yapmak için insanlara hak vermesinin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Bu mümkün değildir, fakat eğer bu insan hakları ihlallerine bakarsanız, bunların Müslüman ülkelerde gerçekleştiğini ve diğer ülkelerde bu kadar fazla olmadığını göreceksiniz.”

Ortadoğu’da cesur ve yürekli sözler. Umarız bu sözler onu kendi ülkesindeki radikal İslami grupların hedefi haline getirmez.

PİŞMAN OLDUM

Konferans sonrasındaki soru-cevap bölümünde, Anayasa Mahkemesi Başkanına meslek yaşamında en çok pişmanlık duyduğu şeyin ne olduğu sorulmuştur. Mahkeme Başkanı şu şekilde cevap vermiştir: “20 yıldan beri Anayasa Mahkemesinin bir üyesiyim. 19 siyasi partinin kapatılması için verilen kararları imzaladım. Benim imzam çok fazla suçu olmayan siyasi partilerin kapatılmasına onay verdi. Daha sonraları bu konudan gerçekten pişmanlık duydum. 1995 yılından itibaren, teröre başvurmadan sadece fikirlerini ifade eden partilerin yasaklanması maksadıyla hiçbir kararı imzalamadım”.

İtiraf ruh için iyidir.

Çeyrek yüzyıldan beri Türkiye’de aynı görüşlerde olmamak bastırılmış ve susturulmuştur.  Muhalefet partilerinin yasaklanması mahkemelerin iş tanımının bir parçası olmuştur.

Bu yaz hükümetin protestocular üzerindeki acımasız baskısı sonrasında, Başbakan Erdoğan, “demokrasi paketini” açıkladı. Söz konusu paketin içeriği ve onun arkasındaki motivasyon hakkında çok sayıda spekülasyon yapıldı. Belki de Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç’ın ifade ettiği gibi pişmanlık duyuluyor. Böyle olmasını ümit edelim, bu demokrasi ve özgürlükler için Türkiye’nin son derece ihtiyaç duyduğu bir tutkudur.   

Uğruna Ölünecek bir Hilekârlık’ın (A Deceit To Die For) yazarı olan Luke Montgomery, neredeyse 25 yıldan beri Ortadoğu’da yaşamaktadır. Dil Bilimi alanında yüksek lisans derecesine sahiptir ve akıcı şekilde Türkçe konuşmakta olup, dış politika, din ve kültür konularında yazılar yazmaktadır. Yazarın çalışmalarını www.lukemontgomery.net internet adresinden takip edebilir veya kendisine Twitter’da  @LookingFor_Luke adresinden veFacebook’tan ulaşabilirsiniz.  

Yaşam | Outdoor

Türkiye

Seyahat

Kültür